Selam blogırlar blogdaşlar. Beni
sorarsanız iyi gibiyim. Kötü de olabilirim. Net bi durumum yok.
Son 1 haftadır umutlu fakat çaresizim. Hayatım değişiyo. Süreç
içerisinde İzmir gibi bi yerde güzel vakit geçiriyorum fakat
buraya da veda etme vaktim geliyomuş heralde. Biraz pamuk ipliğine
bağlı da olsa İzmir'den gitme durumum var. bakalım. Kader kısmet
diyip hikayemizin kalanından devam edelim.
İzmir'e geldiğimden
beri farklı konularda farklı farkındalıklar geliştirdiğimi
farketmiştim hep. Mesela gidenin arkasından gitmeme gibi.
Arkadaşlık olayları için de geçerli sevgili içinde. Her türlü
ilişkilerde gördüm bunu. E tabi insan doğası olarak kişinin
zorlandığı bi konuda adapte olması demek yaşamını
sürdürebilmesi demek. Bazı noktalar da artık insanlara kendimi
açıklamaktan ve peşlerinden koşmakta yorulduğumu hissetmiştim.
Bu noktada adaptasyon mekanizması girdi devreye. Gelene hay hay
gidene bay bay modları... özellikle İzmir'deki gay ortamlarında
bunu çok sık görebilirsiniz. Birisiyle 1 gün önce ballım güllüm
yazışırken ertesi gün tık ses çıkmaz. Bi bakarsın profil
silinmiştir. Sen yoksan başkası var ne konuşcam havaları.
Neyse... tüm bunları neden mi anlatıyorum. Adaptasyon olayında
insan herşeye adapte olur fakat gönlünü kaptırdığı kişiye
adapte olamaz. Gönlünü kaptırdığı kişiye git diyemez. Gönlünü
kaptırdığı kişiye eeeh yeter be diyemez. Gerçekten gönlünü
kaptırdıysa eğer...
Nisan ayının bir
özelliği 13 nisanda tus olmasıydı. Tüm bu süreçlerde 2 kişiyi
hayatıma dahil ettim ama aklımda kalan ve gönlümde olan kişi
yerinde oynamadı. Doktor tabi ki. İnsanlar belki de bu konudan
sıkılmış olabilirler fakat benim yaşamıma dair şuan
anlatabileceğim en önemli şey doktor. O yüzden yazının devamını
okumadan önce iyi düşünün derim. Neyse... 13 nisan yaklaştı ve
geçti ama aklımdaki geri dönüş olmadı. Bekledim sinirlendim.
Karşımdakine hiçbir şey hissettiremediğimi düşünmeye
başlamıştım. İş arkadaşlarımla ve çeteyle konuştuğumda ise
insanlar şansını dene ne kaybedersin ki demişlerdi. Bilmiyolardı
ki kalbimi çarptıran hızlandıran durduran kişiye mesaj atmak
istediğimi. Tüm duygularımı anlattığımda ise insanlar basit
bir sevgililik ya da beğeni üzerinden yorum yapıyolardı. Kimse
benim ne kadar çarpıldığımı hiçbir zaman anlamamıştı.
Aradan geçen 2 günde
heyecandan sıkıntıdan öldüm. Sonra kararımı verdim ve
whatsapptan engeli kaldırıp msj attım. Merhaba doktor! Önce bir
cevap gelmedi. Telefonu önüme koymuş ve son ses açık olan
telefona msj geliyo da acaba ben mi duymuyorum diye aç kapa aç kapa
yapmaktan helak etmiştim. Tüm bunlar da 4 dakika içerisinde
olmuştu tabi. O 4 dakika bile geçmek bilmemişti. En son yüksek
seste msj sesiyle korkarak açtım telefonu. Merhaba Panda! İşte
beklediğim şey olmuştu. Msjıma cevap vermişti. Acaba bu
bişeylerin de devamlılığına işaret miydi? Yazışmaya başladım.
Konuştuk konuştuk konuştuk. Bi ara “mutlu oldum” dedi. Tam da
tus muhabbeti geçerken neyden bahsettiğini anlamayıp tustan mı
mutlu oldun dediğimde ise “yok hayır msj atman mutlu etti”
dedi. O an elim ayağım birbirine dolaştı. Ne diyeceğimi bilemez
halde çevrimiçi yazısına bakıp kalmıştım. 2 dakika öyle
durduktan sonra kendime geldim ve tekrar devam ettim konuşmaya.
Süreçlerde kendisi engellediğimi sildiğimi farkettiğini söyledi.
Ben de whatsapptan engellendiğini nası anladığını sorduğumda
ise son görülme tarihleri yoktu dedi. O heyecanı bile hemen yok
eden çakal beynim çalıştı ve parmaklarımı oynattı: “hmmm
sen bana baktın ozaman whatsapptan????” buna gelen cevabın evet
olacağını düşünenler kaç kişi önce bi sayalım?
1...5...14...30...67... :) evet demedi ama “orası bende kalsın”
diyerek evet demiş oldu.
Mesajlaşmalar böyle
devam etti tabi. Ben en son dayanamayıp görüşelim dedim. Gelen
cevap ise “olabilir:)” oldu. Babannesi rahatsızmış onun
yanındaymış ama gelince görüşelim dedi. Tamam dedim. Süreç
içerisinde msjlaş msjlaş bi türlü görüşemedik. Ben de sinir
oldum doğal olarak. Sürekli bi olay sürekli bi rahatsızlık
olması (babasının ameliyat olması aynı zamanda babannesinin felç
geçirmesi v.s.) gibi durumlardan sürekli ertelendi. En son bu
durumlar varken istanbula gittiğini ve istanbulda olduğunu söyledi.
Tustan sonra tercih için okulları geziyomuş. Hey allahım ne işi
var oralarda diye düşünürken ertesi günü sen çaurda düş ve
diz kapağını kır! Ağzımı açan 2 olsun diyerek doktor
üzerindeki beddua etkimi de görmüş oldum. İlk mesajın üstüne
1 aydan fazla geçti ve ben artık armudun sapı üzümün çöpü
olayından sıkıldım ve resti çektim. Restten ziyade emr-i vaki
yaptım ve görüşüyoruz dedim. Olabilir cevabına hazırlıklı
olduğum için de ihtimaller üzerinden gitme evet veya hayır de
dedim. Evet dedi. Konakta buluştuk. Neden konak derseniz ben de
bilmiyodum. Açıkçası son dakkaya kadar da kafamda planlamıştım
ne konuşacağımı. Bu vakte kadar geçen tüm olayları benim neler
yaşadığımı anlatıcaktım. Tüm hislerimi ortaya döküp evet
veya hayır cevabını almak için gidiyodum bi nevi. Evet derse
işler farklı olucaktı ama hayır derse masaya 20 lira atıp ben
seni gözümde büyütmüşüm dicektim. Sen buymuşsun insanlar seni
anlamış ama ben anlamamışım ve ilerisi için de hep yalnız
kalıcaksın farkında mısın diyip masadan kalkıcaktım. Kafamda
bunlarla gittim. Gidiyorum ama vapurda kendime gelirim zannetmiştim.
Bildiğin felç tadında bi durumdaydım. Konağa yaklaşırken
aklımdaki herşey silinmeye başladı. Bizim çeteyle mesajlaşıyodum
bi yandan. Vangörlüm sakin olmamı söyleyip dursa da içimdeki
kötü olucak umutsuzluğu belki de herşeyi alıp götürmüştü.
Konağa indim ve yanına gittim. Diz kapağını kırdığı için
uzun süre kıpırdamadan yatması gerekiyodu daha sonraları baston
yardımıyla yürümeye başlamıştı. Bastonla çaresiz çocuklar
gibi ilerde bana bakışını gördüm ve hem mutluluk hem nefret
dalgası kabardı içimde. Uzun zaman geçmesine yönelik sinir ve
kalbimin çarpıp kelebeklerin midemde kıpırdanıp dışarı
çıkmayı istemesi...
Tus öncesi ilk
tanıştığımızda ise beni yemeğe götüreceğini söylemişti.
Meğerse o yüzden konakta buluşmuşuz. Beni götürmek istediği
yere götürdü. Yemek yedik havadan sudan sohbet ettik. Daha
sonrasında ise konak piere geçtik. En uçta güzel deniz kenarında
bir yer varmış. Oraya oturduk. 2 bira söyledik. Havadan sudan
muhabbetler artık tıkanmaya başladı ve ben sazı elime aldım.
Başladım tek tek sorular sormaya. Hayatına giren birisi oldu mu?
Bu sürede neler yaptın? Daha sonrasında aldığım cevaplar tatmin
ediciydi. Daha sonrasında ise buluşma nedenimi söyledim. Tüm
herşeyi anlatacağımı ve bu süreçte beni durdurmamasını
söyledim. Önce bir kaç kez durdurmaya kalkıp sorduklarıma cevap
niteliğinde bişeyler geveledi. Onu dinledikten sonra ben devam
ettim. 6 ay boyunca ne yaşadıysam anlattım. Onunla ilk görüşmeden
sonra tus için görüşmeyi kesmesinde ne kadar üzüldüğümü ve
ilişkilerimde yaptığım hataların sonuçlarının hep ona
çıkmasına kadar... Herşeyi... hiç yalan söylemedim ona. Oturdum
sadece anlattım. Rüzgar eserken içim tiriyodu ama güçlü
görünmek istedim ona. Bir kere bile takılmadan bir kere bile
durmadan anlattım. Son çıktığım kişiyle (blogtan beni takip
ediyodu) olanları... arada aklıma gelişlerini... mesaj atmak
isteğimle kavga edişimi ve artık ne olursa olsun sadece bir evet
ya da bir hayır için buraya kadar geldiğimi söyledim.
- Panda: İşte tüm bunları anlatmaya geldim. Aklımdaki plan da buydu aslında. Senden bir şey beklemeden senden bir şey istemeden gelip herşeyi anlatmak... tüm bu zamanlardaki yıpranmalarım... seni ilk gördüğüm andaki kalp çarpıntı bombardımanım... seninle seni tanımadan bir ömür geçirebileceğim düşüncesi... 6 ay boyunca seni faceten instagramdan takip edip sürekli iletişime geçme isteği... her adımını bilmek... tüm bunlar aslında tek bi soruya çıkıyo doktor. 6 ayın sonunda tek bir soru... Ben buraya evet veya hayır demeni duymaya geldim. Herşeye hazırı...
- Doktor: Evet panda...
Daft Punk - Somehing About Us
10 yorum:
Pandamm,
Bir solukta okudum yazını gelgitlerini çırpınışlarını içimde bir Şevkat bir merhamet bi bişeyler kımıldadı...
Ve sormadan edemedim ekrana
Eeee sonra:) çabuk çabuk yaz ölmeden meraktan
part I de bunu anlatıp sonucunda da "evet" aldı isen part 2 de bizi ne bekliyor acaba (o.O)
kafamda deli sorular...
yavrular yazıyorum yazmasına da kolay değil işte süreçler yoğun. ama bekleyin part 2 de gelicektir yakında.
ayyyy pandacığımmmm senin adına mutlu oldum diyeceğim ama part 2 beni biraz tedirgin ediyor açıkçası. seni çok seviyorum pıtırcık, öpüyorum kocaman :*
Part 2'yi görmeden paçaları sıvamayacağım :) Bu arada senin "iki doktor" tarzı bir yazın vardı sanki bundan önce, doktorla konuşmalarını anlatan. Göremedim şimdi o_O
@werther yavrum benim adıma sevinddiğin için teşekkü ederim. ilerleyen partlarda neler olduğunu görüceksiniz bakalım.
@mr.shoulder çoum paça sıvam konusunda bişey diyemeyeceğim o sana kalmış. doktor mevzusu ise izmire geldiğimden beri orada olan bi durum. başka doktor mevzusu yok
Soluksuz okudum, umarım en sonunda 4 harfli kelime yazar dedim ve öyle çıktı. İlk part böyle bir yerde bitti ise devamında neler neler oldu kim bilir. En kısa zamanda yaz lütfen :)
Pandacığım ben yokken neler neler yaşandı kim bilir ve en kötüsü artık hiç görüşemiyor olmamız.. ahh ah senin ilk sevgilini bilirim ben ahhh ah :D
dostum sen ne zaman yazacaksın devamını demiyorum direkt ara beni diyorum heheh
Aklıma takılan bir şey var. Sakın yanlış anlama tamamen objektif bi şekilde soruyorum. Benzer şeyleri ben de yaşadım bi doktorla yakın zamanda. Aynı zamanda tıp da okuyorum, yani bu soru hayatım boyunca kıyısından köşesinden az çok aklıma gelecek bir soru.
Bu doktora olan hislerin, onu kafanda kusursuzlaştırma, ona tutulma sürecinde mesleğinin önemi oldu mu? Bu doktor bir öğretmen olsaydı senin açından senaryo tamamen böyle mi işlerdi?? Seni bu kadar etkiler miydi yine? Tamamen dürüst olarak cevaplarsan sevinirim.
@sakallım yavrum doktor mevzusunda kişinin doktor olduğunu bilmeden önce bir resim paylaşmayla çarpılmam başladı. sonra doktor olduğunu öğrendim. daha sonra yüzyüze geldik ve eridim. tüm burda doktor olarak yazamamın sebebi hikayede belirleyici bir "kelime" olması. nick gibi düşünerek öyle yazdım. yoksa tüm bu hislerimin meslekle bi alakası yok.
Yorum Gönder